(1) Veterinary Oncology, Vet Cancer, São Paulo, Brazil. (2) Veterinary Clinical Science Institute, Universidad Austral de Chile, Chile. (3) Institute of Biomedical Engineering, Federal University of Santa Ca tarina, Florianópolis, Brazil.
Özet Teknik anlamda elektrokemoterapi (EKT), kemoterapinin, belli miktarda elektrik akımları ile birlikte lokal olarak uygulanmasıdır. Bu tekniğin amacı; hücre zarının geçirgenliğini tersine çevrilebilir şekilde artırmak, kemoterapötik ilaçların sitoplazmaya girişini kolaylaştırmak ve bu ilaçların sitotoksik etkilerini çoğaltmaktır. Bu teknik, gerek kendi başına uygulanarak gerekse cerrahi işlemlere yardımcı olarak, onkolojik hastalara yönelik tedavi yelpazesinin genişlemesini sağlamıştır. Özellikle; ekstremiteler, kafatası, ağız boşluğu, boyun ve perianal bölge gibi cerrahi güvenlik sınırı çok dar olan bölgelerdeki tümörlerin tedavisinde işe yaramaktadır. EKT, sağlıklı dokuları ortadan kaldırmadan cerrahi sınırları genişleterek, prosedürleri daha ihtiyatlı şekilde gerçekleştirme imkanı, hatta uygulanması mümkün olmayan prosedürleri uygulama şansı vermektedir. Bu makalenin amacı, EKT’nin ilkeleri, uygulamaları ve geleceğe yönelik sunduğu imkanlar hakkında kısa ve bibliyografik bir inceleme sunarak, kanser tedavisinde kullanılan, bu nispeten yeni sayılabilecek tekniğe ilişkin gerekli bilgilerin yayılmasına yardımcı olmaktır. Anahtar kelimeler: bleomisin, elektroporasyon, veteriner onkoloji, elektrokemoterapi.
ELEKTROPORASYON VE ELEKTROKEMOTERAPİ YÖNTEMİ
Elektroporasyon veya elektropermabilizasyon, hücrenin, membran geçirgenliğini geçici olarak artırmak için, belli miktarda (1000 V/cm, 100 mikrosaniye, 5 kHz frekansında 8 darbe) elektrik akımlarına maruz kalması ile gerçekleşir. Bu da, hücre zarı normalde geçirgen olmayan veya çok az geçirgen olan moleküllerin sitoplazmaya erişimini sağlar (Mir ve ark. 1996, Teissie ve ark. 2005, Mir 2006). Fizyolojik koşullar dahilinde hücre zarı, dinlenim potansiyeline sahiptir. Buna göre, hücre zarını pompalar ve iyon kanalları ile dengede tutarak membranın elektrik potansiyelini stabil tutar. Hücrelerin harici bir elektrik alanına maruz kalması ile; transmembran potansiyel farkı meydana gelir, dinlenim potansiyeli değişir, lipit çift katmandaki moleküller yeniden dizilir ve gözenekler ortaya çıkar. (Almers ve ark. 2010, Kotnik ve ark. 2010). Elektroporasyon, belli elektrik parametrelerine göre gerçekleşir; hücrelerin maruz kaldığı elektrik alanının genliği ve süresi, bu işlemin kilit noktasıdır (Şekil 1). Düşük genlikte ve kısa sürede, hücre zarında geçirgenlik açısından tespit edilebilir bir etki görülmez ancak orta karar genlikte ve sürede elektropermabilite gerçekleşir. Gözenek modelinde, maruz kalma süresi bittiğinde, gözenekler kapanarak hücrelerin canlı kalmasını sağlar. Genliğin ve/veya sürenin aşırıya kaçması durumunda; termal olmayan, tersine çevrilemez bir şekilde elektropermabilizasyon meydana gelir. Bu durum, muhtemelen gözeneklerin kapanmaması veya geç kapanması nedeniyle ortaya çıkar ve neticesinde de mitotik katastrofi adı verilen hücre ölümü yaşanır.
Mitotik katastrofi, metafaz sırasında birden fazla çekirdeklenme meydana geldikten sonra gerçekleşen hücre ölümüdür (Kroemer ve ark. 2009). Tersine çevrilemez termal elektroporasyon, daha yüksek genlikler uygulandığında da meydana gelebilir ve hücrelerde termal hasara neden olabilir (Cemazar ve ark., 2015). Ultrayapısal bir araştırma, elektroporasyonda kullanılan elektrik alanına maruz kalan membranlarda bazı değişiklikler görüldüğünü ortaya koydu. Bu değişiklikler lipitlerin ve proteinlerin dinamik yapılarında oluşan kusurlardı. (örneğin, proteinlerin membran kümeleri ve hidrofilik gözenekler oluşturması). Dinamik yapıda meydana gelen bu kusurlar, elektroporasyon sırasında moleküllerin girişinden sorumlu olacaktır.(Spugnini ve ark. 2007c).
ELEKTROKEMOTERAPİ Teknik anlamda elektrokemoterapi (EKT), kemoterapinin, belli miktarda elektrik akımları ile birlikte uygulanmasıdır. Bu sayede, geçirgen olmayan antineoplastik ilaçların (veya geçirgenlik potansiyeli düşük olan ilaçların) hücrelere girmesine izin verilir (Mir 2006). Elektrokemoterapide kullanılan dalga biçimleri kare dalgalı tek veya bifazik darbelerdir. Elektrokemoterapide kullanılan en yaygın elektrik parametreleri, 8 darbe, 100 μs uzunluk, 1-5 kHz frekans ve 1000 V/cm (parallel iğne elektrotları için) veya 1300 V/cm (plaka elektrotları) elektrik alan yoğunluğudur (Spugnini ve ark. 2007a, Pavlin ve ark. 2009, Tozon ve ark. 2016, Maglietti ve ark. 2016, Pierini ve ark. 2016, Suzuki ve ark. 2018, Lowe ve ark. 2017). Bu teknikte kullanılan başlıca ilaçlar bleomisin ve sisplatin’dir. (Sersa ve ark. 2008, Escoffre ve Rols 2012). Bleomisin içerdiği yüksek intrinsik sitotoksik potansiyeli ve mitotik hücre ölüm mekanizmasının oluşturduğu hücre seçiciliği nedeniyle elektrokemoterapide yaygın olarak kullanılmaktadır. Bleomisin hücre içine girdikten sonra endonükleaz görevi görerek, DNA’da tek ve çift iplikçikli rüptürler oluşturur, çoğunlukla da poliferasyon sürecindeki hücreleri etkiler. (Orlowski ve ark. 1988,MIR ve ark. 1988, Mir 2006). Hücre zarı proteinlerini kullanarak, geçirgen hücrelere girebilmesine rağmen, Bleomisin’in kapasitesi hücre zarı nedeniyle oldukça kısıtlıdır. Bu da hücreler üzerindeki etkisinin neden sınırlı olduğunu açıklar. Bunun sebebi, sadece bazı moleküllerin etkin bir şekilde içe alınması ve DNA’ya ulaşmasıdır. (Mir ve ark. 1996). Bu tür engelleri aşmanın bir yolu da elektropermabilizasyondur; in vitro çalışmalarda elektropermabilizasyonun ilaçların sitotoksik etkisini bin kata kadar arttırdığı bildirilmiştir. (Poddevin 1991,Mir ve ark. 1996, Gehl 2003, Orlowski ve ark. 2016). EKT, membran geçirgenliği tekrar sağlandıktan sonra, hücrede kalıcı hale gelecek olan antineoplastik ilaçların emilimini artırarak sitotoksisitelerini azami seviyeye çıkarır. EKT’nin başka bir özelliği de etkisinin elektrik darbelerine maruz kalan dokularla sınırlı olması ve kemoterapötik yan etki riskini azaltmasıdır. (Spugnini ve Porrello2003, Gehl 2003, Miklavcic ve ark. 2014, Tafuto ve ark. 2015). Bleomisin, elektropermabilizasyon sonrası içe alınan molekül sayısına bağlı olarak, hücre ölümünde iki farklı mekanizmayı tetikler. Bleomisin düşük yoğunlukta olduğunda, hücre üç kez iki katına çıktıktan sonra ölür (buna mitotik ölüm adı verilir); yüksek yoğunlukta ise hücre ölümü apoptozise benzer şekilde meydana gelir (mimetik apoptozis olarak adlandırılır) (Tounekti ve ark. 1993). Elektroporasyon eşiğine ulaşmak için dikkate alınması gerekenler; fiziksel faktörler (hücre büyüklüğü ve şekli), biyolojik özellikler (hücre iskeletinin yapısı) ve elektrik parametrelerinin yeterli olması gibi çeşitli faktörlerdir. Ancak, teorik açıdan, hücre veya dokunun türünden bağımsız olarak elektroporasyon yapmak da mümkündür. (Rols ve Teissie 1992, Teissieve ark. 2005, Cemazar ve ark. 2015, Sersa ve ark. 2015). EKT’nin etkili bir şekilde gerçekleşmesi için göz önünde bulundurulması gereken iki faktör vardır. Birincisi, kemoterapötik ilaç ya intratümöral olarak uygulanabilir ki bu durumda elektropermabilizasyonun derhal sağlanması gerekir ya da elektropermabilizasyon sağlanana kadar yaklaşık 8 dakika arayla intravenöz olarak uygulanabilir. İntravenöz uygulamadaki bekleme süresi, antineoplastik ilacın tümörde farmakolojik anlamda en üst noktaya ulaşmasını ve bu tekniğin prensiplerine uygun olarak, yaklaşık 20-25 dakika boyunca etkili bir yoğunlukta kalmasını sağlar. İkinci faktör ise, tersine çevrilebilir elektropermabilizasyonun sağlanması için, komşu dokuya infiltrasyon da dahil olmak üzere, tüm tümörün yeterli düzeyde elektrik alanına maruz bırakılmasıdır. Bu da elektrotun doğru bir şekilde seçilip yerleştirilmesiyle ve uygun parametrelerde elektrik darbelerinin uygulanmasıyla mümkün olur (Marty ve ark. 2006, Domenge ve ark. 1996). Anormal vaskülarizasyon nedeni ile ilaçların uygun biçimde dağılmasını engelleyen daha büyük tümörler söz konusu olduğunda hem intravenöz hem de intratümöral uygulama düşünülebilir (Maglietti ve ark. 2016). Sürecin stokastik yapısından ötürü, elektrot yerleştirerek tümöre erişmek ve elektrik alanının verimli biçimde dağıtılması, tümörün ilaca karşı gösterdiği kemoterapi duyarlılığından daha önemli olabilir. (Gehl 2003, Mir 2006, Cemazar ve ark. 2015). Artan membran geçirgenliğine ek olarak, vasküler tutulumun etkisi ve bağışıklık tepkisi gibi diğer mekanizmalar da EKT ile ilişkili olarak tanımlanmaktadır. Sersa ve arkadaşlarına göre (2008), elektrokemoterapi iki farklı mekanizma yoluyla vasküler disregülasyona sebep olur. Bunlardan biri, elektrik darbelerinin geçici olarak hücre iskeleti hasarına neden olması ve vasküler endotelyumda şişmeye yol açmasıdır. Bu sayede, bazı tümör hücreleri ve vasküler hücreler ölür. Bir diğeri ise, EKT ile sağlanan endotelyal sitotoksisitedir. Her iki mekanizma da bölgesel kan akışını azaltarak tümörün oksijenasyonunu düşürür ve böylece hipoksiye ve sonrasında da tümör hücrelerinde nekroza yol açar. (Spugnini ve ark. 2006). Ayrıca, bazı çalışmalarda normal ve tümöral kan damarlarında EKT yoluyla vazokonstriksiyon sağlanıp sağlanmadığını doğrulamak için intravital mikroskopi kullanılmıştır. Geçici olarak yalnızca elektroporasyonla ve uzun süre de elektrokemoterapiyle sağlanan vasküler tutulum (veya vasküler sekestrasyon), biriken antineoplastiği korur ve kan akışının azalması nedeniyle tümörden hızla çıkmasını da engeller (Jarm ve ark. 2010). Elektrokemoterapi sonrası bağışıklık sisteminin işleme dahil olması tümöral hücrelerin yok edilmesi için önemlidir. Tümör hücrelerinin heterojenliği sebebiyle (tümördeki kemoterapinin yönünü, boyutunu ve dağılımını etkiler), elektroterapiyle tüm hücreler yok edilememektedir, bunun sebebi bazı hücrelerin kemoterapötik ilacı etkili bir şekilde elektropermabilize edememesi veya yeterince hücre içerisine alamamasıdır. (Miklavcic ve ark. 2014, Sersa ve ark. 1997). Radyoterapi benzeri diğer fiziki yöntemlerde olduğu gibi, kalan hücrelerin fraksiyonu yeterince düşük olduğunda bunlar bağışıklık sistemi tarafından yok edilebilir.
Elektrokemoterapi sonrası bağışıklığı güçlü kişilere göre kür oranı çok daha düşük olan, bağışıklık sistemi yetersiz organizmalarda da benzer bir durum gözlemlenmiştir. (Sersa ve ark. 1997). Bunun sebebi, kalretikülin gibi immunojen moleküllere maruz kalınması ve tümöre karşı bağışıklık hücrelerini harekete geçirebilen EKT’nin yok ettiği hücrelerden neoplastik antijenlerin salınması olabilir. (Calvet ve ark. 2014, Gerlini ve ark. 2013, Gerlini ve ark. 2012, Miklavcic ve ark. 2012).
ELEKTROKEMOTERAPİ KULLANIMININ KLİNİK SONUÇLARI Pek çok çalışmada, tedavisi sınırlı veya tedavinin bulunmadığı ya da standart tedaviye yetersiz cevap verdiği bilinen farklı kanser türlerinde olumlu sonuçlar bildirilmiştir (Tablo 1). Ayrıca EKT, ameliyatla alınamayan veya anatomik anlamda sınırlı bölgelerde bulunan ve tam da bu nedenle bahsi geçen tedaviye uygun olan tümörler için bir alternatif sayılabilir. Pek çok onkolog, EKT değerlendirmesi yapmak için Veterinary Cooperative Oncology Group (VCOG) tarafından önerilen solid tümör kriterlerini kullanmaktadır. (Nguyen ve ark. 2013): Tam yanıtı (TY) tanımlamak gerekirse, kısa aksis boyunca < 10 mm olarak ölçülen tüm hedef lezyonların ve patolojik lenf nodlarının yok olmasıdır. Kısmi yanıt (KY) ise hedef lezyonların toplam çaplarında en az % 30’luk bir azalma meydana gelmesidir. İlerleyici hastalık (İH) bir veya daha fazla yeni lezyonun görülmesi veya muayene tarihindeki minimal toplamı referans alınarak, lezyonların toplam çaplarında en az %20’lik bir artış olmasıdır. Ayrıca bu toplam 5 mm artış göstermelidir. Stabil hastalık (SH) için, değerlendirme yapılırken, gözlem sırasındaki en küçük çapların toplamına kıyasla, hedef tümörlerin toplam çaplarında %30’dan düşük azalma (KY) veya %20’den fazla artış (İH) olan tümörler bulunmalıdır. Ayrıca, birçok araştırmada, çalışma gruplarının değerlendirilmesi için genel yanıt (TY+KY) kriteri de mevcut bulunmaktadır.
Köpeklerde, deri tümörlerinde, özellikle de mast hücre ve perianal tümörlerde olumlu sonuçlar gözlenmektedir(Şekil 2). Patnaik ve arkadaşlarının (1984) belirlediği histolojik dereceyi kullanarak yapılan, mast hücre tümörleri vakasında, intratümöral ciplatin uygulaması ile ilgili iki adet çalışmada I. ve III. derece tümörlerin (25 vaka) %62,6’sında ve; 7 adet I. derece, 24 adet II. derece, ve 6 adet III. derece vaka dahil olmak üzere, %78’inde (37 vaka), tümör nüksedene kadar ortalama 1218 günlük remisyon görülmüştür. (Kodre ve ark. 2009, Spugnini ve ark. 2011). Mast hücre tümörlerinde endovenöz bleomisin kullanılan bir başka çalışmada da 80 köpeği analiz ederken tam remisyon kaydedilmiştir; fakat histolojik derecelendirmenin detayları dahil edilmemiştir. (Tozon ve ark. 2016). Ancak, EKT’nin en çok etkili olduğu tümörler 2 cm’den küçük olanlardır. Lowe ve arkadaşları (2017), uyguladıkları benzer bir tedavide dört grubu değerlendirerek, 51 köpeğin tedaviye %100 objektif yanıt verdiğini ve tümörün 1500 günde nüksettiğini tespit etti. Perianal tümörler için, intratümöral bleomisin veya sisplatin kullanıldığında objektif yanıt oranı 34 aylık süreç için %92, 14 ay olarak değerlendirildiğinde ise %94 olarak hesaplanmıştır ve %84,2 oranında da tam remisyon kaydedilmiştir. (Tozon ve ark. 2010). Kedilerde EKT, özellikle tümör invazyonu agresif tedavileri gerektirdiğinde (Şekil 3), skuamöz hücreli karsinom (SHK) için etkili bir tedavi olarak görülmüştür. Birçok çalışma, EKT’nin, SHK’nin tüm aşamalarında 452 günlük ortalama hayatta kalma süresi ile birlikte %100 oranında objektif yanıta (%73 tam remisyon + %27 kısmi yanıt) ulaşabildiğini bildirmiştir. (Pierini ve ark. 2016). SHK üzerine yapılan daha önceki çalışmalarda, 2 ila 8 yıl içinde %22’lik nüksetme oranı gözlenmiş ve %87,5’lik (17 kütle) objektif yanıt oranı tespit edilmiştir. (Tozon ve ark. 2014). Spugnini ve arkadaşları (2015) SHK teşhisli 21 kedi için objektif yanıt oranını %81 olarak belirlemiştir. Bu çalışma dahilinde kontrol grubu kullanılmıştır ve sonuçları EKT grubuyla karşılaştırılmıştır. EKT grubu için ortalama nüksetme süresi 30.5 ay ve kontrol grubu için de 3.9 aydı. İntratümöral bleomisin ve sisplatin kullanılarak yapılan yumuşak doku sarkomu (YDS) tedavisinde, 22 köpekte %95 objektif yanıt oranı görüldü (Spugnini ve ark. 2007).
Diğer yandan, toplam 103 kedi üzerinde yapılan iki adet kedi YDS çalışması, sırasıyla 66 gün ve 570 gün nüksetme süreleriyle %70 ve %54’lük toplam yanıt oranlarına sahipti. (Spugnini ve ark. 2011g, Spugnini ve ark. 2007b). Her iki çalışmada da boyutu daha küçük olan tümörler tedaviye daha iyi yanıtlar vermiştir. EKT’nin cerrahi operasyona ya da kemoterapiye az yanıt veren tümörler üzerinde yapılan değerlendirilmesi oldukça olumludur. Bleomisin IV kullanarak EKT ile tedavi edilen melanom teşhisli 12 köpek ile, %41,42′ lük tam remisyon oranı ve %83,6’lık objektif yanıt oranına ulaşılmıştır. Maglietti ve arkadaşları (2017), intranazal tümörlü on bir köpeğin tedavisinde tek bir elektrot kullanarak %27 oranında tam yanıt ve %67 oranında da kısmi yanıt elde etmiştir. Bu vakada, EKT grubunun 16.86 aylık ortalama hayatta kalma süresi, kontrol grubunun 5.3 aylık hayatta kalma süresinden büyük ölçüde daha yüksekti. Diğer taraftan, uygulanan standart protokollere karşı kemoterapi direnci olan tümörlü köpekler EKT ile tedavi edilmiştir. Bu vakada, bulaşıcı veneral tümörü ve vincristine direnci olan üç köpek, intratümöral bleomisin ile tedavi edildi ve tam remisyon sağlandı. (Spugnini ve ark. 2007). Benzer sonuçlar kütanöz lenfoma teşhisli iki köpekle dört kedinin tedavisinde de elde edildi (Spugnini ve ark. 2008). Son olarak, Lowe (2016) farklı türden spontan tümörleri tedavi ederek 176 hastanın %66’sında objektif yanıt almayı başardı. Cilt ve subkütanöz solid tümörlerin tedavisinde istisnai bir araç olan EKT’nin uygulanabilirliğini destekleyen noktalar şunlardır:
– Yüksek remisyon oranı: Mali ve arkadaşlarının (2013), 1894 tümörü içeren meta analizine göre, histolojik kökenden bağımsız olarak tümörlerin %58,4’ünde tam remisyon ve tek bir seans ile tedavi edilen nodüllerin %24,7’sinde kısmi yanıtlar elde edildi;
– EKT, sadece tümörü tedavi etmez, aynı zamanda komşu marjinler üzerinde de etkilidir, bu sayede olası infiltre tümör hücrelerini de ortadan kaldırır. (Miklavcic ve ark. 2012);
– Tek bir uygulama neticesinde tam remisyon sağlanamayan tümörlere haftalık aralıklarla tekrar uygulandığında tedaviye yanıt alma hızında artış sağlar. (Campanave ark. 2009);
– EKT uygulamasından sonra geriye kalan hücrelere karşı bağışıklığı harekete geçirir. (Miklavcic ve ark. 2012);
– Daha önce cerrahi operasyon veya radyoterapi ile tedavi edilen bölgelerde ve hatta kemoterapiye yanıt vermeyen tümörlerde de etkilidir. (Miklavcic ve ark. 2012);
– Hastalarda ani veya gecikmiş toksik etkilere neden olmaz. (Miklavcic ve ark. 2012);
– Büyük yatırımlar gerektirmediğinden, kullanılan teknoloji ve kemoterapi göz önüne alındığında maliyet-kar açısından oldukça verimlidir. (Marty ve ark. 2006).
Bu teknik, EKT’nin tümörlerde ve internal kavitelerde kullanılmasını sağlamak (Miklavcic ve ark. 2012), ve bahsi geçen tümörlerin yerini tespit etmeyi ve hatta elektrotları iç organlara yerleştirmeyi mümkün kılan; pozitron emisyon tomografisi, ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntüleme gibi görüntüleme yöntemleri için geliştirilmiştir. (Miklavcic ve ark. 2010, Pavliha ve ark. 2013). Tümörün tam lokalizasyonu ve iğne elektrotlarının kullanımı, melanom, sarkoma, kemik tümörleri ve hatta beyin tümörleri (Şekil 2) metastazı gibi yüzeysel olmayan tümörlerde EKT’nin uygulanmasını veya iç organların cerrahi tedavisinde veya uzuvların perkütan tedavisinde kullanılmasını sağlar. Bu tip vakalarda elektrotların geri çekilmesi kanamaya neden olabilir; ancak vasküler tutulumun etkisi ile bunu en aza indirir. (Miklavcic ve ark. 2010, Jarm ve ark. 2010, Cemazar ve ark. 2015). Kardiyak elektriksel aktivite esnasında oluşan parazitlenmeleri önlemek için teknikler de geliştirilmektedir. Elektrik alanının planlanması, EKT’nin etkili olması açısından kritik öneme sahiptir ve doku iletkenliğinin heterojen olması nedeniyle elektrik alanı düzensiz bir şekilde dağılabilir, bu sebepten dolayı elektrik alanı ile uygulama alanı orantılı olmalıdır ve komşu organları etkilememeye dikkat edilmelidir. (Domenge ve ark. 1996, Deodhar ve ark. 2011, Mali ve ark. 2008, Suzuki ve ark. 2018). Elektrokemoterapi hala gelişim sürecindedir. Güncel olarak, elektroporasyon cihazları geliştirilmekte ve belli alanlarda kullanılmak üzere özel elektrotlar üretilmektedir. Bunun yanı sıra, kalbe yakın bölgelerdeki elektriksel darbeler ile elektrokardiyogram arasında zamanlama ayarının yapılması için de senkronizasyon teknikleri geliştirilmektedir.
Elektroporasyon ve elektrik alanının dağılımını eş zamanlı izleme tekniğine ek olarak kılavuzlu laparoskopinin yapılmasında da gelişme kaydedilmektedir. Bu da elektrotun daha kontrollü yerleştirilmesini ve erişmesi zor alanlarda bile tümörlerin etkili bir şekilde tedavi edilmesini sağlar. (Kranjc ve ark. 2011, Mahmood ve ark. 2011, Miklavcic ve ark. 2012, Cemazar ve ark. 2015). Elektrokemoterapi, deri kökenli olan ve olmayan malign tümörler için iyi bir tedavi seçeneği haline gelmiş olsa da, standart değerlendirmeler ve daha kaliteli klinik veriler gereklidir. Bu nedenle, araştırmacılar arasında etkili iletişimi ve farklı tedavi teknolojileri arasında uygun bir şekilde karşılaştırma yapmayı kolaylaştırmak için terminoloji ve raporlama kriterlerinin standartlaştırılması gerekmektedir. (Campana ve ark. 2016).
SONUÇ Teknik anlamda EKT, kanser hastalarına yönelik olası tedavilerin yelpazesini genişleterek, daha konservatif prosedürleri ve hatta daha önce teknik açıdan mümkün olmayan cerrahi prosedürleri de gerçekleştirme şansı vermektedir. Elektrokemoterapinin diğer tedavilerle birlikte kullanılması, farklı kanser türlerine sahip kedi ve köpeklerde ümit verici sonuçlar ortaya koymuştur. Bu teknikle ilgili yapılacak araştırmaların artmasıyla, kanser tedavisinde büyük oranda ilerleme kaydedilecektir. * “Electrochemotherapy in the treatment of neoplasms in dogs and cats” isimli makalenin Türkçe çevirisidir. Makalenin orijinalini okumak için tıklayın.